Sözleşmenin Feshi Davası Dilekçe Örneği

Sözleşmenin Feshi Davası Dilekçesi Örneği

Sözleşmenin Feshi Davası Dilekçe Örneği

NÖBETÇİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DAVACI                   : San. ve Tic. Ltd.Şti.

VEKİLLERİ                        :Av.

DAVALI                               : Tic.Ltd.Şti.

ADRES                     :

KONUSU                  :Sözleşmenin Feshi-Muarazanın Men’i

AÇIKLAMALAR               :

Müvekkil San. ve Tic. Ltd.Şti.  ile Davalı Tic.Ltd.Şti. arasında 10/11/2008 tarihinde ekte sunduğumuz sözleşme imzalanmıştır.

Hukuk sistemimizde bir sözleşmenin meydana gelmesi için gereken kurucu unsurlar, tarafların olması ve en önemlisi irade açıklamasının varlığıdır. İrade beyan ile açıklanırken esas olan beyanın iradeye uygunluğudur. Davaya konu sözleşmede olduğu gibi, irade açıklanırken bazen beyanın iradeye uygun olmaması da söz konusu olabilir

1-ORTADA CENDERE SÖZLEŞME VARDIR

Teker teker tartışılmamış olan bir sözleşme koşulu iyiniyet kurallarına aykırı olarak, mÜVEKKİLİN zararına olacak şekilde, tarafların sözleşmeden doğan hak ve borçlarında önemli bir dengesizliğe sebep olduğundan haksız bir sözleşmedir..Sözleşme özgürlüğünü kısıtlayan kayıt ve şartlar  geçersizdir. Müvekkil, Türkiye’ye yabancı , buradaki işleyiş ile çalışma esasları ve kazanca ilişkin yanlış bilgilendirme ve yönlendirme üzerine bu sözleşmeyi imzalamıştır. Böyle olunca da (yani fiili eşitsizlik) sözleşmeyi tarafların çatışan çıkarlarının adil biçimde dengelenmesinin hukuki aracı olmaktan çıkarıp kuvvetlinin zayıfı sömürmesi, onun üzerinde hakimiyet kurmasının aracı haline getirmesi sonucunu doğurmuştur. Zira sözleşmenin devamı süresince doğabilecek hertürlü riskler Müvekkile yüklenmiştir
Yasanın sözleşmenin tarafları arasında öngördüğü risk paylaşımı sistemi, tamamen Davalı lehine düzenlenmiştir. Yasaların taraf çıkarlarını adil biçimde dengeleme amacı taşıyan kuralları yürürlük dışı kalmış, çıkar dengesi Müvekkil aleyhine bozulmuştur. Oysa sözleşme, tarafların çıkarlarının adil biçimde dengelenmesinin hukuki aracıdır. O halde, Davalı tarafın tek taraflı olarak doğabilecek riskleri Müvekkile yüklediği şartların, haklı ve adil görülmesi mümkün değildir. Bu şartların kullanıldığı sözleşmede maddi anlamda sözleşme adalet ve özgürlüğünden söz etme imkanı bulunmamaktadır.

Maddi anlamda sözleşme adaleti, sözleşmenin taraflarının gerçekten özgür ve bağımsız, sözleşmenin içeriğine etki edebilecek güçte olmalarıyla sağlanabilir. Sözleşmenin bir tarafında, Türkiye’yi olabildiğince iyi tanıyan, iş çevreleri ile ilişkili, hukuk mevzuatına vakıf ve sosyal yönden güçlü, çıkarlarının bilincinde olan Davalı, diğer tarafında ise ülkeye yabancı ………. uyruklu , iş hayatı hakkında tecrübesiz ve bilgisizlik nedeniyle zayıf durumdaki Müvekkil şirket bulunmaktadır. Güçlü olan tarafın tek yanlı ve kendi çıkarlarını koruyan sözleşme şartlarını diğerine dikte etmesiyle kurulan bu sözleşmede ise, tarafların çıkarlarının adil biçimde dengelendiğini söylemek ve sözleşme adaletinden söz etmek mümkün değildir. Bu nedenlerle bu sözleşme, sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğünü sınırlandırmakta, sözleşme özgürlüğü, güçlü olan Davalı lehine bir ayrıcalığa dönüşmüş, tecrübesiz, bilgisiz, güçsüz Müvekkili, hukuk kılıfı altında sömürülmesi sonucunu doğurmaktadır.

2-MUZAYAKA DURUMU VARDIR

Müvekkilin yabancı olması ve tecrübesizliğinden faydalanılmıştır.Aşırı   oransızlığın   karşı   tarafın   özel   durumundan   yani   müzayaka   veya   hiffeti   ya  da tecrübesizliğinden   bilerek   yararlanması   sonucu   doğması   gerekir  ki   buna   da   subjektif   şart    denmektedir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu´nun   5.2.1969 tarih, ve 66/1-263/90 sayılı   kararında da açıkça   belirtildiği   gibi “Gabin vardır   diyebilmek   için, objektif   şart  ile  birlikte sübjektif şart teşkil eden müzayaka veya  hiffet  veyahut  tecrübesizlik  hallerinden   birinin  dahi   bulunması ve   alıcının bu   durumu   bilmesi   ve ondan   faydalanması, diğer bir deyimle  karşı   tarafın   durumunun   istismar etmesi   lazımdır.

Tarafların istençlerini ( iradelerini) etkileyip sözleşme yapmalarına neden olan koşullar  daha sonra önemli ölçüde, çarpıcı, adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse yanlar  artık o sözleşme ile  bağlı tutulamazlar. İşte bu durumda sözleşmenin devamı, sözleşme özgürlüğü/adaleti  ilkeleri bağdaşmaz ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif iyiniyet  (M.K Md. 4, 2) kuralarına aykırı bir durum yaratır .

3-ORANSIZLIK AÇIKTIR

Başlığa oransızlık yazmamıza rağmen işin aslında oran yoktur.Müvekkil taraf sürekli bir edim yerine getirirken , karşı tarafın üstlendiği bir iş veya edim mevcut değildir.Borçlar Kanunumuz da: “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.”Oransızlık hakkında kalıplaşmış, katı ve sabit bir rakam koymak yerine, piyasa durumu, sözleşme konusu edimlerin niteliği, edimler arasındaki orana etki yapacak tüm objektif unsurlar, özellikle sözleşmenin emin olmayan olaylara bağlı bulunup bulunmadığı gibi, tüm koşullar değerlendirilerek oransızlığın hakim tarafından tayin ve takdir edilmesi gerekmektedir.

“YARGITAY 15. Hukuk Dairesi 2006/4666 E.N , 2007/5275 K.N. Dava konusu olayda, hataya düşürüldüğünü ileri süren ve gabine dayanan davacı, dosyada mevcut nüfus kayıtlarına göre 01.01.1931 doğumlu bir kadın olup, bu haliyle inşaat yapım işlerinde tecrübesiz bulunduğu tartışmasızdır. Tecrübesizlik BK’nın 21. maddesinde de belirtildiği üzere, gabinin sübjektif unsurlarındandır. Gabinin değer şartı ise, karşılıklı edimler arasında açık nispetsizlik bulunmasıdır. Olayda sözleşme dışında elde edilen dairelerin adedi gözetildiğinde açık oransızlığın bulunduğu da ortadadır. Böyle bir paylaşımın hoşgörü sınırlarını aştığı, edimler arasında denge kurulamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda paylaşıma ilişkin ek sözleşmenin kottan kazanılan dairelerle ilgili maddesinin iptali gereklidir.

O halde mahkemece yapılacak iş, sözleşme dışında kottan kazanılan dairelerin sözleşmeyle kararlaştırılan %45,5, %55 paylaşım oranı gözetilerek yanlar arasında paylaştırılması ve davanın buna göre çözümünden ibarettir.Mahkemece delillerin takdirinde hataya düşülerek davanın reddi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.”

4-İŞLEM TEMELİ ÇÖKMÜŞTÜR

Yargıtay’ımız da  kararlarında çağdaş hukukun bir gereği  olan  uyarlama  istemlerine  olumlu yakalaşmakta ve kararlılıkla aşağıdaki gerekçeleri savunmaktadır.  “Karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasının güçleşmesi durumunda “İŞLEM TEMELİNİN ÇÖKMESİ” olarak görür. Sözleşmenin aynen uygulanmasını talep etmek M.K. Md. 2/2 hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelir.İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1997/11–460 K. 1997/651 T. 17.9.1997 Bu adaletsiz sonuçları bertaraf etmek için, bugün İsviçre-Türk Hukuku’nda çoğunlukla dayanılan esas, dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin, değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçleştirmesi ve belki de imkansız hale gelmesi durumunda “işlem temelinin çökmesi” gündeme gelir. Bu gibi hallerde emprevizyon veya Clausula Rebus Sic Stantibus kuramı çerçevesinde kurulmuş olan bir sözleşmede değişikliklerin yapılması için hakimin sözleşmeye müdahalesi istenebilecektir. Hakim bu gibi hallerde ya sözleşmeyi ortadan kaldıracak ya da sözleşme koşullarının olağanüstü olgulara uyarlanmasına ve böylece sözleşmede bozulmuş olan dengeyi yeniden sağlayacaktır.

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 1998/5829 K. 1998/7843

  1. 15.10.1998 .İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur. Değişen durumların, sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini bozması halinde, taraflar, bu haller için bir tedbir almadıklarından, sözleşmede bir boşluk vardır. Bu boşluk sözleşmenin anlamına ve taraf iradelerine önem verilerek yorum yolu ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak doldurulur (MK. Md. 1). Bu yönteme sözleşmenin yorum yoluyla düzeltilmesi veya değişen hal ve şartlara uyarlanması denilir. Uyarlama daha çok ve önemli ölçüde uzun ve sürekli borç ilişkilerinde söz konusu olur.”

5-MUARAZA NIN MEN’İ SÖZLEŞMENİN İPTALİ GEREKİR

Özel hukuk alanına giren sözleşmenin, tek taraflı feshedilmesini engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.Müvekkilin, sözleşme yapma özgürlüğü kısıtlayıcı şekilde sözleşmenin devamına zorlanamaz.Mevcut  sözleşme, Davalı açısından  hiçbir edim yerine getirmeden tek taraflı kâr payı alma statüsüne dönüştürülmüştür.Karşı tarafla sözleşmeyi yürütecek ticari bir ilişki veya maddi bir kalmamıştır.Ki, Davalı tarafın Müvekkil aleyhine başlattığı ……….İcra Müdürlüğü 2014/……… E sayılı takibiyle de anlaşılmaktadır. Baştan sakat olarak doğmuş sözleşmenin devam edebilmesi imkansız hale gelmiştir.Bu nedenle menfi tespit hükmünde Murazanın Men’i talebimiz vardır.

YARGITAY KARARLARI: “(…) Gabinin söz konusu olabilmesi için edimler arasında aşırı bir değer farkı olması, bu durumun diğer tarafın müzayaka ( darda kalma ) veya hiffetinden veya tecrübesizliğinden yararlanılarak meydana getirilmiş bulunması gerekir. Tacir olan banka B.K.nun 21.maddesinde belirtilen hiffet veya tecrübesizlik hallerine dayanmazsa da müzayaka halinden istifade suretiyle meydana gelen edimler arasında açık bir nisbetsizlik bulunan hallerde akdi feshedilebilir (…)”, Yarg, HGK, E. 2004/19-346, K. 2004/374, T. 23.6.2004.

Görüldüğü gibi gabinin söz konusu olabilmesi için edimler arasında aşırı bir değer farkı olması, bu durumun diğer tarafın müzayaka (darda kalma) veya hiffetinden veya tecrübesizliğinden yararlanılarak meydana getirilmiş bulunması gerekir. Nitekim hükme esas alınan bilirkişi raporunda da davalı bankanın 28.2.2001 ile 15.3.2001 tarihleri arasında fona devredilmeyen banka ile aracı kurumların uyguladıkları faiz oranlarının üzerinde faiz ödediği de saptanmıştır. BDDK tarafından 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14/3.maddesi uyarınca 15.3.2001 tarihinde faaliyeti durdurulan ve TMSF’ne devredilen bankanın taahhütlerini karşılamak için yüksek oranda faiz ödemek suretiyle para topladığı bu nedenle müzayaka halinde bulunduğu anlaşılmaktadır.Tacir olan banka BK.nun 21. maddesinde belirtilen hiffet veya tecrübesizlik hallerine dayanmışsa da müzayaka halinden istifade suretiyle meydana gelen edimler arasında açık nisbetsizlik bulunan hallerde akdi feshedilebilir (Eren Fikret Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1. İstanbul 1998 sh.390, Karayalçın Yaşar, Ticaret Hukuku Ticari İşletme Ankara 1968 sh 221, Baştuğ İrfan, Borçlar Hukuku, İzmir 1977 sh.90)

Mahkemece, Yüksek Hukuk Genel Kurulu’nun araştırma ve incelemeye yönelik bozma kararına uyulmuş ve bozma kararı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak BK.19.20,21.maddeleri ile MK.nun 2.maddesi hükümleri ayrı ayrı tartışılarak somut olayda Gabin’in objektif ve subjektif unsurlarının bulunmadığı, davacının faiz talebinin taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye dayandığı, mevduat ilişkisinin kurulduğu tarihteki piyasa koşulları karşısında ahlaka aykırılıktan söz edilemeyeceği gibi hakkın kötüye kullanılması iddiasının da somut olay bakımından yerinde görülmediği yolundaki oluşa ve dosya içeriğine uygun bilirkişi kurulu raporu hükme esas alınmıştır. BK.nun 21.maddesinde düzenlenen Gabin’in varlığının kabulü için edimler arasında açık oransızlık bulunması ve bu açık oransızlığın, zarara uğrayan tarafın müzayaka halinde bulunmasından veya tecrübesizliğinden veya işi hafife almasından (düşüncesizliğinden) karşı tarafın bilerek yararlanması (yani durumu istismar etmesi) sonucu meydana gelmesi gerekir (Prof.Dr.Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler İst.1998 Sh.100-108).

Yukarıda da ayrıntı olarak izah etmeye çalıştığımız üzere; Müvekkilin üstlendiği ivazla karşı tarafın edimleri arasında açık bir oransızlık bulunmakta, çok düşük olan karşı edim için çok yüksek bir edim veya bunun aksine, çok yüksek olan bir karşı edim için düşük bir edim taahhüt olması hayatın olağan icaplarına uygun düşmemektedir. Ayrıca icra takibi ile talep edilen miktarlar fahiş olup kabul etmek mümkün değil.                                                                                           

HUKUKİ SEBEPLER        :TTK,BK, HMUK, MK, Tüketici Kanunu ve ilgili sair mevzuat.

DELİLLER                          :Keşif, Bilirkişi, Sözleşme, Tanık ve Sair her türlü delil

NETİCE VE TALEP          :Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle öncelikle;

1-Muarazanın Men’ini

2-Sözleşmenin İptalini

3-Sayın Mahkeme aksi kanaatte ise Sözleşmenin Feshine,  yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesi saygılarımızla bilvekâle arz ve talep olunur……….……………

Davacı Vekili

Av. ……………..

1-)Onanmış Vekâletname Örneği

2-)Sözleşme Örneği

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu